Eskiden kerpiç evimizin damına çıkar , orada uyurduk. Akşam yemeğini orda yer, çayımızı orda içerdik. Apartmanlar çok olmadığı için yukarı kattakiler bizi görmesin diye de bir muhabbet yoktu. Rahatça uzanır , hafif hafif esen rüzgara bırakıverirdik kendimizi. Ha bir de öyle hırsızlık da pek yoktu. Küçük bir kapı kilidi ile gönül rahatlığıyla çaylarımızı yudumlardık. Şimdilerde ise üç-dört defa kapıya kilit vurmamıza rağmen hâlâ dört duvar arasında korkar olduk...

Damda uyumanın en zevkli tarafı ise yıldızlarla iç içe olmaktı. Yıldızları saymaya çalışır, uzun uzadıya kaymasını beklerdik...O şekilde uyur ve sabahın ilk ışıkları daha gözümüze vurmadan halka tatlı satıcılarının o ince ve uzun "Tatlıcıııı" diye bagırışlarıyla gözümüzü açardık. Sabahın erken vaktindeki o mükemmel havanın etkisiyle biraz daha uyuyalım derken bu sefer de güneş izin vermezdi...İşte eski günler çok aranıyor.

Şimdi ise dört beton duvar ve de beton gökyüzüne bakıp uyumaya çalışıyoruz. Ne yıldız kayıyor ve ne de Ay'a bakıp hayal kurulabiliyor. Zaman git gide her şeyimizi çalıp çırpıyor